Yahyâ, altı yıl evvel uzun bir yolculuğa çıkmıştım. Yirmi saatlik bir otobüs yolculuğuydu bu ama yorucu bir tarafına hiç denk gelmemiştim. Çünkü kutlu bir yolculuktu. Otobüse bindiğimde yanımdaki yol arkadaşımla […]
Sevgili Okur… Küçücük bir tohumdum. Filizlenip toprağı yararak başımı güneşe göstermiştim. Yaşadığım orman bol yağmur aldığı için köklerimi iyice toprağa salmış, çabucak serpilip büyümüş, gövdem kalınlaşmış, dallarım da etrafa genç […]
05.30 Uzun zaman sonra ilk defa evden erken çıkıyorum. Sokaklar bomboş, ıssız, sâkin. Ruhlarımızı değil, bir ceset torbası gibi bedenlerimizi bir yerden başka yere nakleden toplu taşımalar bomboş. İstanbul’da değil […]
Yahyâ, son beş yıldır yazmayı ve de susmayı öğrenmeye çalışıyorum. Bunun büyük bir tezat olduğunu düşüneceksin muhtemelen. Yazmak da bir tür konuşmak değil mi, diye soracaksın. Haksız da sayılmazsın. Ancak […]
Masamın üzerinde okunmayı bekleyenler arasında ismi ve kapağı ile ilk dikkatimi çeken Mehmet Erikli’nin son kitabı. Yazar, ilk olarak 2009 yılında “Sonbahar Bitimi” adlı deneme kitabı ile okurunu selâmladı. Ardından “Zaman Kurucusu” (2010), “Bohem Apartmanı” […]
Sevgili Serap Fanzin Fetâları, bugün sevdiğimiz bir yazarın yeni bir kitabı yayınlandı. Henüz okuma fırsatı bulamadığımız için Kitabın Kitapyurdu’ndaki tanıtım yazısını aktarıyoruz. Celal Kuru kendisiyle kavgası dinmeyen kahramanların hikâyesini yazar. […]
-Merhaba abi, her şeye kızıyor ve çok çabuk öfkeleniyorum. Çok yoruldum ne tavsiye edersin? -Eğer hâlâ insanlara kızabiliyorsan sende hayat belirtileri var demektir ve henüz tam olarak yorulmamışsın. Yorgunluk, herkesin […]
İki bin on yedi yılının ilk günleri. Karmakarışık bir ruh hâliyle geçirdiğim koskoca bir yılın muhasebesini yaparken, hafızam büyük bir oyun oynadı ve beni beş yıl evveline götürdü. Mânevî Bir […]
Son zamanlarda kahraman denilince aklıma Gavs-ı Kasrevî nam Şeyh Abdülhakim el-Hüseynî hazretleri geliyor. Bana göre bu zât Anadolu’nun ikinci fatihi, manevî Alparslan’ıdır. Her yerin çoraklandığı bir dönemde Suriye’den büyük bir […]
Yıl iki bin on. Aylardan yine Haziran. Bir gece yarısı ruhumun yalnızlığı coşmuş, can sıkıntısı her zerremi kuşatmış, gidilecek bir yer, dönülecek bir yön, işitilicek bir hikmet kalmamış, boşluk büyümüş […]
Kuşku Her akşamki gibi eve döndüğünde aynadaki yüzünü sarkmış, lüzumsuz bakışlar altında ezilmiş, yıpranmış ve yaşlanmış buldu. Yorgunluk kahvesiyle birlikte yalnızlığını da yudumladı. “Kendi tercihlerimin peşinden koşmak yerine, her şeyiyle […]
Askerde iken bulunduğum birliğin kütüphanesi işlevsiz bir hâldeydi. Okunacak kitap yok denecek kadar azdı. Olanlar da benim ilgimi çekmiyordu. Masanın üzerindeki satranç ve dama oyunları haricinde insanı cezbeden bir şey […]
Gabriel Garcia Marquez’in yazdıklarına karşı ilk yakınlığımı, ölmeden önce yazdığı veda mektubunu okuduğumda hissetmiştim: “Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, […]
Ferdi işten gelmiş, kızıyla oynarken günün yorgunluğunu unutmuştu. Bultak küp oyuncağı ile oynuyorlar, küçük şekilleri küpün içine attıkça, bir yaşındaki Feraye kikir kikir gülüyordu. Karısı Gülsüm fırsattan istifade mutfağa seğirtti. […]
Oturduğumuz semtin en çok kitap okuyan adamlarıydık. Aylardır dört tarafı kitaplarla çevrili adamızdan çıkmamış, görüşmemiştik. Bugün aradı, buluştuk. Çay içerken, “Artık kitap okumak da tatmin etmiyor” dedim. “Etmiyor değil mi?” […]
ihtiyarlığı. Askerde iken sevgili dostum Kadir Us’la, Balzac’a atfedilen bir sözü terennüm edip dururduk: “Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir.” On üç yıldır beklemesini öğrenememişim ya da beklediğimi sanmışım. Şimdi […]
Bu soruya verebileceğim tek cevap “teselli aramak” olabilir. Büyük veli Hâce Yûsuf hemedânî hazretlerine, “hayat nedir?” diye soranlara, “teselli aramaktır.” cevabını vermiş. Eğer bu zat bu meseleyi bu kadar veciz […]
Bu soruyla zihnimi meşgul ederken, aklıma eski kitaplardan, yabancı yazarlardan kitaplar hücum etmeye başladı. Ancak aklımın sesini dinlemek yerine içime dönmeyi tercih ettim ve dil ile takdir ettiğim ancak içten […]
Şahsî tarihime bakıyorum. Acaba “Keşke Yapmasaydım” diye hayıflandıklarım mı fazla “Keşke Yapsaydım” diye dövündüklerim mi? Cevabında tartı eşit bassa da yüzde elli birlik hisse ikinci şıkta. Birinci şıkta bir umutsuzluk ellerimden tutuyor, çaresizlik eşkıyası […]
Ölüm deyince hafızamın çeperleri beni dedemin öldüğü güne götürüyor. 10 yaşında, çocukluktan kurtulup ilk gençliğe adım atarken ölümün o soğuk yüzüyle karşılaşmıştım. Daha önce de ölümler görmüştüm ama kendi kanın […]
Artist Ferhat, boylu poslu, yakışıklı, yakışıklı olduğu kadar da pimpirikli bir adamdı. Her gece erkenden uyur, sabah da erkenden kalkardı. Kendisinin kitap okuduğuna kimse şahit olmamıştı, ama o sürekli kitabî […]
07.00 Uyanır uyanmaz telefonuma bakıyorum. Bir beklentim olduğundan değil, kötü bir alışkanlık. “Hayret” diyorum kendi kendime. “Hiç cuma mesajı atan yok.” Toplu mesajlar bile benden umudunu kesmiş demek ki! Bu […]
İnsan, geçmişini günlüklerinin hafızasına kazır. Günleri tutabilmek adına günlük tutar. Heyecanlarını, sevinçlerini, hüzünlerini, endişelerini bir bir kayıt altına alır. Bugünlerde içimde biriken bir yazma isteği var. André Gorz‘un, “Son Mektup”u […]
Duvardaki takvim 7 Ocak tarihini gösteriyor. Bütün sancıların ve cevapsız soruların başlangıcı olan günde tarihi dondurmuşum. Bugünün tarihine bakıyorum, 23 Mayıs. Aradan geçen dört buçuk ayı hatırlamaya çalışıyorum. Hafızamı ne […]
Z şehrinde büyük bir çığlık kopmuştu. Bu feryat kurda kuşa, taşa toprağa ulaşmış her mahlûk her nebât kendi lisanınca ağıtlar yakmaya başlamıştı. Lâkin insanoğlu yine kendi farkını göstermişti. Ahâli kendi […]
Samet Çıldan’a Kitaplarım olmasaydı babamın kötü bir taklidi olacaktım. Bu cümlenin büyüsüne kapılmış bir vaziyette odamda çalımlı bir şekilde volta atıyor, kitaplarımı tavaf ediyordum. Oysa, çok iyi biliyordum ki her […]
Ali Haydar Haksal’ın şiir tadındaki üslubuyla, kısa cümlelerle ve okuyucuya kolaylık sağlayacak şekilde bölümlere ayırarak bir şaheser haline getirdiği “Sevgilinin Hak Dilli Arkadaşı Hz. Ömer (r.a)” bizlere yâren olacak, sancılarımızı […]
Ömrümüzün herhangi bir ânında yüreğimize değen mektuplar içimizde bir yara olarak kalır. Mektup müptelâdır ve boşluğunu hiçbir şey dolduramaz. Arşivlenecek mektuplarım olmadı hiç. Gönderdiklerimin ve aldıklarımın sayısı otuzu geçmez. Bir […]
Mustafa Kutlu’nun eserlerini zevkle okurum. Yoksulluk içimizde’nin yeri benim için apayrıdır. Beyhude Ömrüm’ün etkisinden bir hafta kurtulamamıştım. Huzursuz Bacak’ta kendi sızılarımı hissetmiştim. Hayat Güzeldir’i ne zaman umutsuzluğa düşecek olsam açar […]
Dünyanın bütün akşamlarında sitem ederek evden çıkıyordum. On beş yıl olmasına rağmen gece vardiyasına bir türlü alışamamış, yine söylene söylene servise binmek için durağa doğru yol almıştım. İnsanlar işten dönerken, […]
Celâl Kuru’ya Doğmadın. Yaratıldın. Sevildiğine delil buKimsede başka bir şey arama hiç beyhûdeUykudan aç uyandın besbelli ki rüyasızAlışama dünyaya. Türküde kal, şiirde Ellerinden bereket fışkıran kadınlarınYamalı esvaplarla kaynaştığı doğrudurBoyna ölüp […]
“Mutlu çağları, mateminden de, bayramından da hemen görüp tespit edebilirsiniz. Çünkü: bu çağların matemi tam matem, bayramı som bayramdır. Toplum, en büyük duyarlılıkla yaşar sevincini, üzüntüsünü. Belli etse de, etmese […]
Sevgili Unamuno, Siz, bu dünyadan göç ettiğinizde, dedem, henüz altı yaşındaymış. Yani sizden iki nesil sonra dünyaya gelmişim. Yaşadığınız dönem şüphesiz bizim için berbat yıllardı. Koskoca bir devletin, hasta adama […]
Sevgili Salinger, Sizinle öyle uzun bir ahbaplığımız yok. Bir ay önce kitapçının raflarına avını arayan bir kurt gibi dadanmıştım. Kitabınızın ismi dikkatimi çekmişti. “Çavdar Tarlasında Çocuklar” Kitabın kapağı çok sâdeydi. […]
Bazen, yapmak isteyip de yapamadıklarım, sürekli ertelediklerim bir tortu gibi üzerime çöküyor ve zamanla onunla yaşamaya alışıyorum. İçimde bir tembellik hastalığı olarak tebârüz eden bu hisleri hatırlatacak bir hadise vuku […]
Şair ve yazarların yolu bir şekilde Yunus Emre’nin şiirlerine düşer. Cemal Süreya “Yunus ki süt dişleriyle Türkçenin / ne güzel biçmişti gök ekinini” derken, Süleyman Çobanoğlu ise “Türkçe, bizim dilimiz, Yunus Emre’nin huzurunda diz çökerek […]
12-13 Galatasaray taraftarı olmama rağmen, Anadolu takımları ile oynarken, zayıf olanın yanında dururdum. İçten içe kendi takımımın yenilmesini arzulardım. Mahalle maçlarında güçsüz takımları yenmek beni hiç mutlu etmedi. Yani kazanırken […]
Kitaplığımı toparlarken, yazıya böyle başlayarak elbette Alberto Manguel’e bir gönderme yapmıyorum. Kitabını da okumuş değilim. İçindekileri de merak etmiyorum açıkçası. Bu yüzden okuyacak da değilim. Kendisine karşı bir hasedim var […]
Rambo Ramazan peşinde yirmiye yakın köpekle sokağın başında göründü. Gece gündüz başından çıkarmadığı fötr şapkasını çıkarıp hafiften eğilerek selâm verdi “Bu kış çok çetin geçecek hocam. İnsan bir ses duymayınca, […]
Çırak Bütün angarya işleri yapmama rağmen en az maaşı ben alıyorum. Yerleri süpür, Umut. Tuvaletleri yıka, Umut. Makinelerin yağını sil, Umut. Hele şu kalfanın afrasına tafrasına bak, sanki usta! İşi […]
Düzensizliğin düzen hâlini aldığı bir hayatı, evi, odayı, kitaplığı tekrar düzene sokmanın zorluğunu erbabı bilir. Bu sabah büyük bir gayretle uyandım. Kitaplığımda eski aldıklarımla yeni aldıklarım, okuduklarımla okumadıklarım, fikir, roman, […]
Göcen Kedi denilince aklıma hep çocukluğum gelir. Köyde kediler âdeta evin bir ferdi gibiydi. Her odanın kapısının altında onlar için küçük bir kapı açılır, bu kapıdan rahatça girip çıkarlardı. Soğuk […]
Dede Gönlümüzün süruru, Efendimiz, iki gözümüze sürme diye çektiğimiz, yıllarca hizmetinde bulunmaktan şeref duyup himmetiyle ayakta durduğumuz zât dünyasını değiştireli üç gün oldu. Ardında bize de bu cife dünya kaldı. […]
İnsan kendine karşı çok gevezedir. Bu cümleyi kuralı üç yıl olmuş ve kendime karşı lafazanlığım artmış, eksilmemiş. Kendimle saatlerce konuşmama rağmen, boşboğaz insanları hiç sevmiyorum. Hele de çenebaz yazarlardan hiç […]
Küçük bir yaştan beri patronlarla muhatap olmak zorunda kaldım. Bu muhataplık hiçbir zaman bir muhabbete dönüşmedi. Otuza yakın patronum oldu hepsiyle ortak noktamız: onların işçiye benim de işe ihtiyacımın olması. […]
-Bugün de akşam oldu. -Her gün oluyor. -Her gün aynı olmuyor ama bak saçımdan bir tel daha düştü. -Nasılsa ölmeyecek miyiz? – Evet, “Hayırlısıyla bir ölseydik.” -O da olur. hayırlısıyla […]
Dostum Salih, Uzun zamandır sana yazmayı düşünüyor ve kalemi elime bir türlü alamıyordum. Gönderdiğin son mektubunda, dünyadan geçmiş, tembel, bedbin bir adam olduğunu, sık sık ölümü temenni ettiğini Buna rağmen […]
1950’den sonra doğanlarla hiç dikkat ettiniz mi? Hiçbirinde dedelik vasfı yok. Misal babam. Dokuz torunu olmasına rağmen öyle masallar okuyan, hikmetler anlatan dedelere hiç benzemez. Her hafta nizami olarak tıraş […]
Bazı kelimelere hastalık derecesinde takıntım vardır. O kelimeleri bir gömlek gibi üzerime giyer fiyakalı bir şekilde yürürüm. Bazen de bir yorgan gibi üzerime alır onlarla yatar onlarla kalkarım. Ruhuma yakın […]
Uzun zamandır günler üzerine düşünüyorum. Arapça ve Farsça bu isimler bize ne söylüyor? Günleri yediye kim bölmüş? Dünle bugünün arasında zerre fark yokken, pazartesiye benzeyen bir perşembeyi ya da salıya […]
09.00 Uzun zamandır düzenli olarak çalışmıyorum. Sabahları anlamsız bir boşluğun içine uyanıyorum. Bir şeyler üretmeyince çürümenin başladığını kendime tekrar edip duruyorum. 10.00 Yeni bir şeyler yazmanın derdindeyim. Yıllardır yazmayı düşündüğüm […]
09.00 Her salı sabahı evden savsaklayarak çıkıyorum. Kaçırdığım minibüsün, otobüsün ardından koşmuyorum. Her salı mütemadiyen işe geç kalıyorum. Müdürün, ustanın ve iş arkadaşlarımın “Nasıl bizden sonra gelirsin?” diyen tacizci bakışlarıyla […]
Feyyaz, her asker mektubu gibi “Şafak kaç?” klişesiyle başlamak isterdim, lâkin bilirim ki sen şafak saymazsın. Takvim yaprakları da saçlarım gibi hızla dökülüyor. Bu döküntülerden bana kalan yalnızca pişmanlık oluyor. […]
Üç ay boyunca, “Okumadan, yazmadan yaşamak” mottosuyla günlerimi geçirmeye çalıştım. Sabahı ve evi ardımda bırakıp kapıdan çıkarken, her daim içinde iki kitap taşıdığım, eskimeye yüz tutmuş çantamı yanıma almadım. Not […]
Güneşin bir mızrak boyu yaklaştığı, insanların yüzünde kıyamet tedirginliğinin yaşandığı, herkesin bir tarafa koşuşturduğu yaz günleri bitmiş, Eylül’e merhaba demiştim. Eylül demek, benim için okul demekti. Türkçe öğretmeni olarak yeni […]
Yahyâ, bu mektubu bir asır önce yazmış olsaydım muhtemelen söze, “ey oğul!” diyerek başlar ve üzerine bir sürü nasihati boca ederdim. Neye, nasıl inanacağını, kimleri sevip kimlerden nefret edeceğini, ne […]
Yol şifadır. Çoğu zaman içimde ağzını gayya kuyusu gibi açmış zehirli bir boşluk belirir. Doymak ve dolmak bilmeyen bu boşluğun panzehiri benim için hep uzun yolculuklar olmuştur. Yoldan, yolculuktan kastım […]
İnsanoğlunun onulmaz yaralarından biri de muhatap arayışıdır. Bence birçok insan, ilk cümleyi kuramadığı ya da hitap edecek birini bulamadığı için yazmaktan vazgeçmiş ve içindeki cevheri köreltmiştir. Şimdi, aynı sayfaya iki […]
Her gün, her saat, her dakika, her saniye ve her salise burun buruna geldiğim bazı gerçekler var ve ben bu gerçeklerle göz göze gelmeye korkuyorum. Göz göze gelirsem havsalamı yitirip […]
09.00 Her Pazartesi sabahı, patronların çarkına su taşımak için bir haftalık gönüllü kölelik maratona uyanıyor. İşyerlerinde kendilerini tek otorite olarak gören yöneticilerin olmadığı; patronsuz, müdürsüz bir sabaha uyanma hayaliyle yaşıyorum […]
“Kumaşım şiirden örülü ama elbisem nesir” (İtibar, 15) diyen Nazan Bekiroğlu, bu sefer edebiyat üzerine denemelerinden oluşan “Kelime Defteri” ile çıkıyor karşımıza. Tebeşir kokan ilkokul sıralarına götürüyor bizi. Öğretmeninin tutturduğu […]
Bugün işten çıkarıldım. Muhasebeye çağırılmam ve hesabımın kesilmesi kendimi tuhaf hissettirdi. İş yerinden uzaklaşıp tramvaya bindiğimde ise ilk defa koltukları boş görüyordum. Oysa ben kalabalıklar içinde kaybolmak istiyordum. Her zaman […]
Sabahın ilk ışıkları… Telefonumun melodisi ve annemin sesi birbirine karışıyor. Telefonda, “Uyan ey gözlerim gafletten uyan” çalarken, annem de bir yandan “Oğlum hadi kalk güneş doğmak üzere.” diyor. Gözlerim yarı […]
İki şey ruhumu karartır. Konuşulacak yerde susmak, susulacak yerde konuşmak” der Şirazlı Sa’di hazretleri. Evet, gerçekten zor zamanlardayız ve zor zamanlarda konuşmak da susmak da büyük bir titizlik gerektiriyor. Hele […]
Ruh ve sinir hastalıkları kliniği yeni bir vakaya şahit oluyordu. Hastaneye geleli üç ay olmasına rağmen, ağzından iki kelimelik bir cümle harici hiçbir şey çıkmayan hasta herkesi şaşırtıyor, hastanenin koridorları, […]
İhsan Oktay Anar, tam bir dil sihirbazı. Kitaplarını okurken sözcüklerin büyüsüne kapılıp gidiveriyorsunuz. Kelime hazinesinin zenginliği, hayâl dünyasının insanı şaşırtan genişliği, gerçekle kurgunun o müthiş izdivacı, felsefe ve tarih bilgisinin […]
Ömrünün otuz dokuzuncu baharıydı. Kendine seslendiği, kendine diklendiği, kendine mızmızlandığı günler bitmişti. Berhavâ olan gençliğini düşündü. Saatine baktı. Vakit ikindinin dinginliğine çağırıyordu. Mavi bir gökyüzü, saydam bir deniz, içini gıdıklayan […]
İnsan, kendine karşı çok gevezedir. Son günlerde bu cümleyi diline bir vird gibi yerleştirdin. Mütemâdiyen kendinle konuşuyorsun. Bunca derdin ve kederinin müsebbibini arıyorsun. Onca suçun, onca kabahatin en merkezinde, olay […]
Elimdeki testere ile kapının önündeki ağacı tavaf ediyor, keseceğim dalları hesaplıyordum. Yan binanın penceresinden Gülsüm Teyze seslendi: -Oğul ağacı kökünden mi keseceksin? -Hayır teyze, sadece budayacağım. -Aman oğul, siz gençler […]
Yazdığı ve yayımlattığı hiçbir şiiri karısı okumamıştı. Sitemle niçin okumadığını sordu, “Sizin işiniz mübalağa. Kafanızda bir kadın yaratırsınız ve ona yazarsınız. Yâni hep bir hayâle. Biz kadınlar da onu üzerimize […]
Karımın hazırladığı mükellef sofrada karnımı doyurdum. Saatime baktım, sofraya oturalı yirmi sekiz dakika olmuş. Koltuğuma yaslanıp kumandayı elime aldım. Şuursuzca kanalları değiştirirken, kendimi televizyonda gördüm. Bir sene önce arkadaşlarımla tartıştığım […]
Bu ânımı tasvir edebilecek yeni namına tek cümlem yok. Çaresizce ellerimi yirmi beşinci yaşıma uzattım. Onu ellerinden tutup masama oturttum ve emrivâki bir üslûpla, yaz, dedim. – Kelimelerin ruhu vardır. […]
Kaskatı bir yalnızlığa uyanmıştım. Avuçlarım terlemiş, parmak uçlarım sızlıyordu. Birkaç saniyelik bir rüyaydı. Dünya küçüldükçe küçülmüş ve biz aynı şehirde, aynı mekânda, aynı masaya tekrar oturmuştuk. Bir ağacın yaprak açması, […]
Kitap fuarından eve dönüyorum. Çantam, eskisi gibi tıka basa kitapla dolu değil. Yalnızca üç kitap var. Beynimde fuar kelimesi topaç gibi dönmeye başlıyor. Fuar kelimesinin yerine başka bir sözcük ikâme […]
Bir haftadır hikâye kahramanımla sürekli kavga ediyoruz. Ben onu ölse kimsenin üzülmeyeceği, çekip gitse ardından su dökecek birisinin bulunmayacağı, dikkatli okurlar haricinde kimsenin fark edemeyeceği silik bir karakter yapmak isterken, […]
Her sabahki gibi patronsuz bir iş hayâliye uyanmış, ayaklarını sürte sürte işe gelmişti. İşyerinin girişinde bir hareketlilikle karşılaştı: artık herkesin tek tip elbise giyeceği dikte ediliyor, iş elbiseleri dağıtılıyordu. İş […]
Pişman olacağın şeyler, kaptığın saçma sapan huylardır.” der William Faulkner “Ses ve Öfke” adlı eserinde. Bu huylardan hiç şüphesiz ki en çirkini vazgeçemediğimiz alışkanlıklarımızdır. Âdemoğlu, alışkanlıklarının zincirleriyle çepeçevre kuşatılmıştır da farkında değildir. […]
Bir kitap düşünün ki, okuyan herkes de müspet etkiler bırakmış, Türkçeyi hârikulâde kullanmış, kelimeleri bir ressamın dikkat ve rikkati ile fırçasına ne fazla ne de eksik bir renk almadan bizim […]
Osman Bayraktar, uzun yolculukların adamı. 1987 yılında, ‘’Yedi İklim’’ dergisini kuranlar arasında. Hâlâ yolunu ve safını değiştirmedi. Kolay değil, çeyrek asır aynı yolda yürümek. Münzevî, dervişâne bir hayat yaşıyor. Mütevazi […]
Burhan Dede Burhan Dede apartman ahalisini rahatsız etmemek için bastonunun ucuna bir bez bağlayıp merdivenlerden usul usul inerken, “şu gâvur aleti asansöre hiç güvenmiyorum” diye kendi kendine söylendi. Bütün derdi torunun istediği […]
Zaman Saatine uzun uzun baktı. Dakikaları değil, saniyeleri değil, saliseleri sayıyor, avına odaklanmış bir kedi gibi pürdikkat saati seyrediyordu. Zaman mefhumunu yitirmek, güneşi batırmak, bugünü de elinden kaçırmak istemiyordu. Aniden […]
ZILGIT Annesinden yediği zılgıt ile kendisini sokakta bulmuştu. “Akşama kadar elinde telefon, kukuma kuşu gibi oturuyorsun. Azıcık sokağa çık, insan içine karış.” diye bağıran annesinin tiz sesi sokağı kapladı. Kapıdan […]